Sabah uyandığımızda yaşadığımız bir tereddüt vardı. Kelebekler Vadisi’ne inip inmemek… Uzaktan o kadar güzel duruyor ki inip orada vakit geçirmek istiyorsunuz. Diğer tarafta, inişin tehlikeli kısımlarının olduğu gerçeği var. Çantalarımız çok ağır, benim kondisyonum o kadar da iyi değildi. Üstelik zamanımız da kısıtlıydı ve gidebildiğimiz kadar gitmek istiyorduk. Kahvaltı edip, çadırımızı topladık ve vadiye inmeden rotaya devam etmeye karar verdik.

2. günün rotası Faralya-Kabak Plajı. Burasının yaklaşık yarım gün alacağını tahmin ediyoruz, notlarımızda da yaklaşık 3 saat kadar süreceğini yazmışız. Rotada biraz yürüdükten sonra kırmızı-beyaz çizgilerin yerini sarı – kırmızı çizgilere bıraktığını görüyoruz. Sonradan öğrendiğimiz bu güzergahlar Likya Yolu’na alternatif yürüyüş parkurları. Söylemekte fayda var, bu rotalar Likya yolu kadar yürünmüyor. Biz işaretleri takip etmek açısından bir sıkıntı çekmedik. Ancak burada uyanık olmak ve işaretleri kaybetmemek çok önemli. Bu rotanın şöyle bir avantaji oldu. Rotanın çoğu sahilden devam ediyor. Yolda karşılaştığımız grup ise ‘şurada örümcek ağı var dikkat edin, bozmayın’ güzelliğindeki insanlardı. Yolun büyük bir kısmını onlarla yürüdük.


Nerede bu Kabak diye düşünmeye başlamışken koy bütün güzelliğiyle karşımıza çıkıverdi. Yorgunluk kendini belli etmeye başlamıştı ama şu güzellik de yorgunluğu unutturacak cinstendi. Ayaklarımızı düşünmemeye çalışarak aşağı doğru inmeye başladık, birkaç saat dinlenmenin de hayaliyle.

Kabak, plajın yukarısına kurulmuş bir çiftçi köyü. Plajın yukarısındaki evlerde buraya taşınan yabancılara rastlayabilirsiniz. Plajın hemen arkasında kamp alanları var. Burada bir de market var. Su, konserve gibi basit ihtiyaçlarınızı buradan karşılayabilirsiniz. Öğle yemeği için fena sayılmayacak bir de mekan var, fiyatlar gereğinden pahalı. Maalesef tekel konumundalar. Bizim gibi çok yorgun olanlar için buradan başka bir alternatif görünmüyor.

Likya Yolu’nun devamında Kabak-Alınca rotası var. Ancak bu noktada bizim yürüyüşümüzün en keyif aldığımız noktaları başlıyor. Gaziantep’ten gelen Gazi Dağcılık Klübü üyelerine rastlıyoruz. Ufak bir sohbetten sonra yürüyüşlerine bizi davet ediyorlar, biz de seve seve kabul ediyoruz. Dinlendikten sonra rotamızı burada değiştirip, daha önce hiç planlamadığımız Cennet Koyu’na doğru yola çıkıyoruz. Burası Likya Yolu’na dahil bir rota değil. Sarı-kırmızı çizgilerle devam ettiğimiz alternatif rota. Yürüyüş boyunca deniz sağımızda her daim bizimle.



Harika yollardan geçerek Cennet koyuna ulaşıyoruz. Burada sahilin hemen yukarısında kamp alanları var. Aynı zamanda sahilde çadır kurup kamp da yapabilirsiniz. Biz gittiğimizde 2-3 günlük yemek ve su ihtiyacını yanına almış, sadece Cennet Koyu’nda vakit geçirecek bir çift vardı. Bizim de aklımıza bir gün aynısını yapma fikrini sokmuş oldular 🙂 Buraya gelmek isteyenler Kabak Koyu’ndan tekne kiralayıp deniz yoluyla da ulaşabilirler.

Biz de çadırları sahile sıralıyoruz. Burası dünyanın en huzurlu yerlerinden olabilir. Kalabalıktan kaçıp, sakinliğin tadını çıkarmak için birebir. Ateş başında sohbet ettikten sonra, yıldızların aydınlattığı sahilde dalga sesleriyle uyuyakalıyoruz.
Likya yolu yürüyüşümüzün ilk gününü şurada anlatmıştık.
Likya Yolu’nun 3.gününü aşağıdaki linkte anlattık..
Likya Yolu Yürüyüşü 3.Gün