Abartmayı severim sevgili okur. İstanbul’da yaşadığım ve çalıştığım dönemde şehri, trafiği, çalışma hayatını bir başka gözle görüyordum. Bu bakış açısı bundan tam iki buçuk yıl önce tası tarağı toplayıp Almanya-Münih’e taşınmamıza neden oldu. Bu yazının hikayesi buralara geldik ama nasıl, Almanya’ya taşındık ama nasıl? Sevgili İstanbul’umuzdan ayrıldık ama nasıl? Maksat Almanya’ya taşınmak isteyen varsa, veya bu konuda kafasında soru işaretleri olan, kendi hikayemiz üzerinden, çorbada tuzumuz bulunsun!
Münih’te Yaşam üzerine yazdığımız bir yazı daha var. O yazımızı okumak için şuraya tıklayabilirsin!
Almanya’ya Taşınmak: Yarim İstanbul
Avrupa yakası ve Anadolu yakası, Tokyo ve New York kadar uzak sanki birbirlerine. Metrobüs günlerce yol aldığın yataklı trenler gibi, koridorları kalabalık. Her gün bir göç yaşanıyor, yaşadığımız evlerden çalıştığımız yerlere. Ofisler soğuk, ofisler karanlık… Bazı günler çakallık yapıp sabah 6’da çıkmaya çalışıyoruz evden, trafikten kaçacağımızı sanarak ama nafile.. İş çıkışları o kritik dakikayı kaçırdıysak, 1-2 saat bekleyelim öyle çıkalım diyoruz, varış saatimizin aynı olacağını tahmin ederek.. Bazen trafiğe anlamlar yüklüyoruz; ‘bugün ekstra bi’şey var abi! 20 dakikadır kontak kapalı…’

Sadece trafikten midir bilinmez, bu şehirde hepimiz telaşlıyız, hepimizin acilen bir yerlere yetişmesi gerek. O kadar hızlı olmamız gerek ki, kazara birine çarpsak özür dilemeye vaktimiz olmaz. Gidilecek yollar, yapılacak aktarmalar bizi beklemektedir, yollar bizi beklemektedir.
Bana kalsa dünyanın en eski şehirlerinden İstanbul, her daim görünmez bir bulutla kaplanmış gibidir. Orada nefes aldığınız anda sizi değiştirir. Bir yandan da geçmişte çok sevdiğin eski bir dostundur. Bir zamanlar güzel, canlı ve enerjik olan.. Şimdilerde yorgun, bitkin ve bezmiş…
Görüyorum ki doğduğum ve büyüdüğüm şehir, gün geçtikçe başkalaşıyor. Mahallemin yüzü değişiyor. Şehir kendi degiştiğiyle kalmıyor, içindekileri de değiştiriyor. Acaba diyorum, buradan gitsem nasıl olur? Başka bir yerde yaşamak nasıl olur?
Almanya’ya Taşınmak: ‘Beyaz Yaka’lık
IT alanında danışman olmak, bir kaplumbağa gibi evini her zaman yanında taşımak demek. Ben de kimi zaman kedi-köpek mamalarının arasından geçip buluyordum, çalışacağım ofisi. Kimi zaman bir gökdelenin üst katlarında. Bazen çok görmek istediğim Kahire’de, bir fabrikada buldum ofisi, bazen adını ilk kez duyduğum küçük şehirlerinden birinde Kazakistan’ın.

Bu alanda çalışanlar bilirler, IT danışmanı olmanın hem avantajı hem de dezavantajı vardır. Bir yere bağlı olmamak farklı bir özgürlük verir. Bir masan olmaması, masana koyamadığın fotoğraflar , şirket içi ‘game of thrones’ların dışında kalmak, hepsi birer özgürlüktür. Günün sonunda her şeyini toplayıp eve gitmek ve yarın farklı hikayelerin yaşanacağı bambaşka bir yere gitmek.. Üstelik gittiğin yerlerde misafir gibi karşılanırsın, çünkü bir sonraki ziyaret tarihin muhtemelen meçhuldür. Tüm bu söylediklerimin dezavantajı ise genellikle fiziksel yorgunluklar olur, bazen çok uzun yollar katetmek zorunda kalırsın. Bir ülkeden başka bir ülkeye gidecek kadar..
Gün geldi şunu fark ettim; işimi ne kadar severek yaparsam yapayım, tüm şirketler çalışanını ikinci plana atıyor Türkiye’de, hatta belki daha geriye. Bense günde 4 saatimi o çılgın trafikte geçirmek istemiyorum. Eve yorgun dönmek, bana kalan kısıtlı zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmak istemiyorum. Aklımızdaki ‘ne zaman ev alacağız?’ gibi maddiyata dayalı soruları cevaplamaya çalışmak istemiyorum. Ben, sevdiğimle tüm bunların aklımıza gelmediği bir yerde, çalışmanın hayat amacı yapılmadığı bir yerlerde olmak istiyorum. Ben şansımı başka bir yerde denemek istiyorum.
Yurtdışında İş Aramak
Yurt dışına gitmenin pek çok yolu var. Birikmiş paranız varsa, uzun bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Bilmediğiniz bir coğrafyaya gidip, bilmediğiniz yemekler tadıp, tanımadığınız insanlarla dolu bir yerde daha önce yaşadıklarınızın üzerine yeni izler oluşturabilirsiniz. Ya da yeni bir dil öğrenmek uğruna, birkaç ay uzaklaşabilirsiniz. Son seçenek uzmanı olduğunuz bir işi yeni bir ülkede yapmaya devam edebilirsiniz. Hem para kazanmaya devam edersiniz, hem de kendinizle yeni bir ‘challange’a girmiş olursunuz.
Son seçenek benim için en doğrusuydu. Dört senelik tecrübemi aldım önüme, doldurdum CV’mi. Sadece ilanlara başvurmayı bıraktım. Sayısız şirkete, sayısız ‘headhunter’a gönderdim. İçlerinden en yakınından, en ‘olur’undan teklif geldi. Düşündük taşındık, bu bambaşka tecrübeye şans vermek gerekti bizce. Keşkelere yer vermemek için küçük bir şans…
1 senelik yeni evli evimizi eşyalarımızla bıraktık, kışlık kıyafetlerle dolu bavullarımızla Münih’in yolunu tuttuk.
Almanya’ya Taşınmak
Tam 2,5 yıl oldu. İlk geldiğimiz günü çok iyi hatırlıyorum. Sevdiklerimizle hava alanında vedalaşmamızı, onları geride bırakmanın verdiği burukluğu, yeni bir şeylere başlayacak olmanın heyecanını, güvenli alanımızdan çıkıyor olmanın gerginliğini…
Böyle köklü değişikliklerde, direnmeden bulunduğun kabın şeklini almak gerek. Biz o kabın şeklini aldık diyemem, zira bu kısa süre için çok iddialı olurdu. Ancak şimdi Almanya’da yaşıyor olmanın bizde yarattığı değişikleri yavaşça fark eder olduk ve bazı hain sorular çevreledi bizi.

Acaba bir gün biz de maç izlerken sosisimizden bir ısırık, biramızdan bir yudum mu alacağız?
Olan espri anlayışımız usulca bizi terk mi edecek?
Etrafımız birer birer sigortayla mi kuşatılacak?
Hiç konuşulmayan iş ortamları rahatsızlık vermeyecek mi?
Bütün spor faaliyetlerini hızlı hızlı yapıp bitirmek bize zevk mi verecek?
Yaşayıp göreceğiz sevgili okur! Koronasız günlerde buluşmak dileğiyle!
Intagram hesabımızdan bizi takip etmek istersen @gezigunluklerimiz, youtube’da izlemek istersen GeziGunluklerimiz hesaplarından bize ulaşabilirsin!
Sevgiler
2 Yorumlar
Evet,yaptığınız cesaret isteyen bir işti,gençken bu işlere kalkışmak daha kolay gibi yinede ikinizi kutluyorum cesaretinden dolayı.Yazını beğendim hayatım,gif’lerde ekstra bir hoşluk katmış öpüyorum.
Babacigim, guzel yorumun icin tesekkur ederim 🙂 opuyorum seni :*